Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Kırşehir İl Temsilcisi Av. Bilgehan Altaş, yeni ekonomik politika ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Geçtiğimiz günlerde Osmanlı dönemi borçlanma ve ekonomik düzen hakkında bilgiler veren Hukuki Araştırmalar Derneği Kırşehir İl Temsilcisi Av. Bilgehan Altaş, Balta Limanı Antlaşmasını örnek olarak göstermişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda ticaretle uğraşan ve sermayeyi elinde bulunduran bu tebaalarla birlikte sermaye de yurtdışına gittiğini ifade eden Av. Bilgehan Altaş açıklamalarına şöyle devam etti;
“İlk yazımızda Osmanlı dönemi borçlanma ve ekonomik düzen hakkında bilgi vermiş Balta limanı anlaşması ile başlayan ve hızla büyüyen dış borç ve cari açıktan ve dolayısı ile dış sermayenin ekonomiyi kontrolünden bahsetmiştik. Kontrol edilen ekonominin ve verilen ekonomik tavizlerin vergi düzenlemelerinin ayrıca Düyun-u Umumiye ile ekonominin kontrolü ve alınan borcun ödenmesi için uygulatılan politikalar ile çöküşünde hızlandığından bahsetmiştik.
Osmanlı’da sermayedar kesimin önce Yahudi tebaa ardından Rum tebaa daha sonra da Ermeni tebaa olduğunu bu halkların ticaretle uğraştığı ve Osmanlı sermayesini elinde bulundurduğunu da belirtmiştik.
İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda ticaretle uğraşan ve sermayeyi elinde bulunduran bu tebaalarla birlikte sermaye de yurtdışına gitmiş oldu.
Sermayesiz kurulan ülkemizde 18 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi ivedilikle toplanmış ve milli sanayi ve sanayici yetiştirilmesi işletmelerin fabrikaya dönüştürülmesi ve sermaye için 2 adet devlet bankası kurulması kararı alınmıştır. Sermaye anlamına gelen ilk devlet bankası olan İş Bankası’da çoğunluk sermayesi dışarıdan gelen (Tüm Hindistan Müslüman Birliği tarafından kurtuluş savaşında gönderilen yardım) sermaye ile kurulmuştur ve Türkiye özel sermayenin gelişip banka kuracak seviyeye gelmesi için 1944’ü beklemek zorunda kaldı. Kazım Taşkent’in kurduğu Yapı Kredi Bankasını 1946’da Garanti Bankası takip etti.
Ne yazık ki yerli sermayenin palazlandığı devletçi denilse de gerçekte Atatürk zamanında Liberal özellikleri daha fazla olan, özel sermayenin desteklendiği ekonomi, İnönü döneminde II. Dünya savaşının büyük oranda etkisi ile katı devletçi hale geldi. Gelişim nerede ise durdu.
- Dünya savaşı sonrası yeni dünya düzeni kurularak dünyadaki tüm devletler bir blokta olmaya zorlandı. Türkiye batı blokunu seçerek bu bloğun düzeni ve kurumları içerisine girdi. BM, NATO, IMF, UNESCO, WHO(Dünya Sağlık Örgütü) ve benzerleri birçok örgüt içerisinde yer almak zorunda kalındı. Her türlü ekonomik hatta ekonomi dışı politika, blok içerisinde kontrol edilip yönlendirildi. 1944’te Bretton Woods Anlaşması ”Dolar” rezerv para ilan edilerek her ülkenin parasının değerinin, dolar esas alınarak saptanması kabul edilmiş, uluslararası alışverişler için hakim para olmuştur.
Sadece Türkiye değil tüm dünya bu kurullar vasıtası ile kontrol edilmiştir. Kontrolden çıkanlar IMF ile o da olmazsa Nato Subayları vasıtası ile çizgiye yeniden getirilmiştir. Borç almaya zorlanmışlar borçların geri ödenmesi için tahsilat memurlarını Maliye Bakanı olarak görevlendirmişler. Ülkelerde yatırımı ,üretim ekonomisine geçişi engellemişlerdir. Türkiye’nin yaşadığı darbelerin tamamı ve son yıllarda yaşanan 1994,2000,2001,2008 ekonomik krizleri, Davos sonrası yaşanan krizler, gezi krizi,17-25 Aralık,15 Temmuz olayları, Rahip Branson Krizinde yaşanan kur operasyonu birer terbiye operasyonudur.
Yeni Ekonomik plan ise; ” Covid19 Krizi” döneminde ülkenin önünde açılan fırsatları da değerlendirerek Üretim Ekonomisine Geçiş Politikası olacaktır. 200 yıllık sermaye kıtlığı çözülebildiği ölçüde başarıya ulaşması da muhakkaktır. Tüm ülke insanı tarafından desteklenmesi ve Türkiye’nin tüm bileşenlerinin, kurumlarının, şirketlerin ve bireylerin elinde bulundurdukları tüm sermayeyi yatırım ve üretime sevk ettikleri oranda başarılı olacağımız bilinmelidir. Dışarıdan gelecek sermaye geçişi hızlandıracaktır. Bu sayede dolar ihtiyacımız ve kıtlığımız azalacak ve büyük devlet olma yolunda çok büyük bir adım atacağız. Bırakmayacaklar, uğraşacaklar, dışarıdan ve içerideki uzantıları vasıtası ile engellemeye çalışacaklar. Ama bir olursak, birlik olursak aşamayacağımız hiçbir engel yoktur.
Son olarak “Dövize Endeksli Mevduat” konusunda herkes bir şey söylüyor ya bu da benden olsun.
“Yazın düğünler çok hepsine yetişemiyorsunuz. Tanıdığınız, size güvenen bir sarraftan birkaç küçük altın alıyorsunuz kışın ödemek üzere…Sarraf alacağını hem küçük altın diye defterine yazıyor ama karşısına da o günkü ederini ekliyor. Kışın paranız olduğunda sarrafa gidiyorsunuz. Küçük altının ödediğiniz tarihteki satış fiyatı yüksekse o fiyattan değilse aldığınız tarihteki fiyattan ödeme yapıyorsunuz. Faiz ödemiyorsunuz ne açık ne örtülü… Ya da Merkez bankası dövizinizi isterseniz belirlediğiniz vade sonundaki değerden satın alma garantisi ile bugünden satın alıyor.”